Şirin İnci
Bir şairin bütün şiirlerini –yayımlanmış kitaplarını, karalamalarını, şiir hakkında görüşlerini- birçok açıdan ele almak, onlardan söz etmek ve şairin kelimelerle kurduğu ruh dünyasına öngörülerle ilerlemek mümkündür. Şair, gizi ve gizemi; okuyucu, arayışı ve kendi sesteşini sever diyebilir miyiz: bu da mümkündür. Çünkü bence şair, kelime yolculuğunda ardında gelene –kim bilir şiir dünyası dışındaki kendi benliğine de- ipuçları bırakır.
“…
Gece karanlık, gece kördür
ve uykuya çekildiği söylenen güneşin ne yaptığını
o zifirde kimse bilmez, bilemez!
Müphemdir bazı şeyler doğada, gizem ve mahremdir!
…“[2]
Mete Demirtürk’ün şiirleri zamanın ötesinde, zamana karşı, zamanla dost; kısacası zamanı yanına alıp ilerleyen imgeler haritasında yol gösterir okuyucusuna. Geçmişten bugüne, bugünden geleceğe aktardığı şiirlerinde Oblomovlar da vardır, Sezarlar da; krallar da vardır, zalimler ve kullar da; atların nal sesleri içinde sesini duyuran ozanlar da vardır, suskunlar da; Don Kişotlar kurtarır halkı hak yiyenlerden; avcılar güneşin ışığını hapseder; Bukowski çıkar ininden ağzının içine doldurduğu küfrü haykırır olmamışlıklara; Beethoven müziğiyle ateşböceklerini getirir şiir penceresine; Gaskonyalı Cyrona o soylu burnu ile kaderin sefilliğine dil çıkarır; Çehov’un vişne bahçesinde ağaçların türküsünü dinleriz…
Kulağımıza değen bu imgesel ezgilerin içinde yudumladığımız şarabın yıllanmış hazzını yaşarken sevgiliye methiyeler dizer; tanrıyla söyleşir; cebimizin deliğini yoklar; ressamların renklerine tenimizi değdirir; masmavi bir zamanın içindeki masal kahramanına öykünerek iblislerden kaçabiliriz.
Ardından bu koşuşturma biter; sıkışmışlığımıza haykırır, nasıl bir dünya düşlediğimizi düşünür, seyirci kaldığımız hayatımızın sorgusunu yapar sonra da bir su berraklığında yeni gelen günün olası müjdesi içinde umutlanırız.
“ …
Şölen herkesin özlemidir Catullus!
…
Şölen şiirdir,
Şaraptır
Ve aslında yaşamın ta kendisidir.
Şair bunun da yolunu gösterir.
“ …
Dingin bir bencilliğin neşesinde
O sevgi dolu serçe kuşuna teslim ol!
Ondadır aradığın dünyanın anahtarı!” [3]
Mete Demirtürk şiirleri bir özlem nehrinde coşar, denize okyanusa karışır; okurunu da bu çağıldamanın içine alır ve ılık bir günün akşamüstü vaktindeymiş gibi mısralarıyla dinlendirir.
“Tanrı’nın şarkısıymış gibi gelir bana denizlerin uğultusu
Dalgaların kayalıkları, kumsalların öpüşü!
‘Heyt ulan heyt’ dermiş sanki yıldırımlarla, bir keyif narasıyla
Paylaşırmış sanki mutluluğunu!
… ”[4]
Şiir diğer anlamıyla özlemdir aslında; düş dünyasından gerçeğe, gerçekten olması istenilen düş dünyasına doğru akan bir özlem nehri; bir şölen panayırı…
Bu panayırın içinde şair, birbiri ardına dizdiği mısralarda kimi kez çıplak kimi kez örtülüdür. Sevmek de ister sevilmek de; anlaşılmak da ister anlamak da; mevsimlerin renkleri içinde rüzgârı, yağmuru, güneşi izler: betonlarda karton üzeri de yatar, ayazda kapı önü bekleyip sımsıcak evleri de düşünür. Yaşamın içinden soluk alıp veren şiirlerini onca yıl göğsünün içinde tutar, o içten seslenir işte okuyucusuna.
“ …
Onca çabaya, onca savaşa hep kilitli kaldı gerçeğin sesi.
Ya da sağırlığımızdı duymamızı engelleyen!
Ah, en zavallı halimizde bile
Toz kondurmayız kendimize!
Bir taş yazısı gibi durur öylece
ve durulacak daha binlerce yıl!
Oysa zaman, okuyor zamanın canına!
Ve artık, bilmediğimiz tanrılar yazıyorsa kitapları, bütün sular yorgun
ve suskunsa, gökyüzünü dölleyecek yeni güneşler bulmalıyız!
… ” [5]
“Şiire bir sınır çizilebilir mi?”, “Şiir bir delilik anı mıdır?”, “Şiir, tezat duyguların birbiri ile çarpıştığı sırada mı doğar?”, “Şiir, bir özeleştiri midir?”, “Şiir, bir haykırma hali mi?”
Bana kalırsa:
Siyah Lâle, haykırıştır…
“ …
Öyle öldürmek,
Öyle öldürmek istedim ki
Cepleri ölüm dolu Adolf amca bile
Görseydi bendeki bu nefes kesen iştiyâki
Delice bir öfkeyle kıskanırdı beni!
Kılıcımı çektim
Ve öldürmek istedim,
Listem bir delil ve beyanımdır,
Ey savcılar, haydi göreve!
Şişik egoları,
İhanetin gözlerini,
Gizli dümenleri,
Sayrılı özlemleri,
Sevgisiz katilleri,
Sevgi dolu katilleri
… ”
Şiirler, sorgular yaşadığımız evreni…
“ …
Ah, bitmez miydi toprağın bu duygusallığı,
Irmağın bereketli türküsü?
Kitaplar ve deniz
Doğru söylüyordu
Şefkatliydi bazen hayat
Bir tohum,
Yitip gitmiş gerçeğin
Külleriyle savrulamazdı yaşama.
… “
Adressiz Sözler Durağı, bir arayış halidir, hangi durakta ineceğini düşünen insan hali…
“ …
Bahar olsa da içim,
Bayram yeri değildi yaşam.
Ve ağlarken gülmeyi başardım bir çocuk gibi.
Çiçek açmış yalanlardı mutlulukları
Günahlar gizli, duygular gizli,
Dertler bilinmemeliydi.
Oysa açık açık, günahın ve neşenin
Diri, uçarı, bal dolu memelerinde
Oldu dudaklarım!
… ”
Şair, özellikle Bir Şiir Günlüğü İçin Notlar I, II, III kitaplarında imge dünyasını daha da yoğun kurar, bu dünyanın içinde kendini tüm samimiyetiyle okuyucusuna açar. Korkusu kalmamıştır artık kelimelerden: “En güzel gün, şiirin kendine seçtiği doğum günüdür!”[6] derken şiirle dost, sırdaş, kandaş olduğunu haykırır sanki.
“ …
Ey renkler büyücüsü!
Ruhumun derinleri incinmiş duygular mahzeniyken görmek
isterim o resmi.
Ben sandığım imgeyi!”
Artık dem vaktidir; şairin kelimelerinin demi…
İyi okumalar…
Mete Demirtürk Yayımlanmış Şiir Kitapları
Bir Şiir Günlüğü İçin Notlar I
Bir Şiir Günlüğü İçin Notlar II
Bir Şiir Günlüğü İçin Notlar III
Siyah Lale
Şiirler
Adressiz Sözler Durağı
[1] Bir Şiir Günlüğü İçin Notlar I, Mete Demirtürk, Klaros Yayınları, Mayıs 2021, Ankara
[2] Siyah Lâle, Mete Demirtürk, Klaros Yayınları, Mayıs 2021, Ankara
[3] Şiirler, Mete Demirtürk, Klaros Yayınları, Mayıs 2021, Ankara
[4] Bir Şiir Günlüğü İçin Notlar III, Mete Demirtürk, Klaros Yayınları, Mayıs 2021, Ankara
[5] Adressiz Sözler Durağı, Mete Demirtürk, Klaros Yayınları, Mayıs 2021, Ankara
[6] Bir Şiir Günlüğü İçin Notlar I, Mete Demirtürk, Klaros Yayınları, Mayıs 2021, Ankara