Hüseyin Bahca
Aylardan Eylül. Budapeşte – Viyana trenindeyim. Vagon boş. Benden başka kimse yok. Geceyi içine çeken bekçiler gibi yalnızım. Pencerenin ardı karanlık. Gece. Bitmeyen bir tünel. Çantama sarılıp düşürdüm kirpiklerimi. Ben düşürmesem onlar düşecekti. Retinamdaki lekeler harekete geçti. Takip ettim. Işıklı bir tarlada buldum kendimi. Yeşil. Islak. Bir korna sesi duydum. Çocukluktan kalma. Çocukluğun minibüsüyle gelmiş olmalıyım buraya. Nenemin elimden tuttuğu. Herkesin herkesi tanıdığı. Herkesin hep aynı yerde oturduğu. Esinti okşadı kirpiklerimi. Ellerimi gördüm. Boştu. Yoktu nenemin elleri. O yolcuları andım. Eşkâli silinen gölgeleri. Sessizce. İçimden. Titredi yeşil tarla. Islak. Sürülmüş. Yürüdüm. Çoraplarım ıslandı. Bileklerim sonra. Aldırmadım. Bir patikaya çıktım. Etrafa baktım. Defalarca. Ne gözleyenim vardı, ne çağıranım. Yürüdüm. Atalarım gibi. Çıktığım patika öğretti; sadece ve sadece ileri bakmam gerektiğini. Ağırlaştı adımlarım. Potinlerime baktım. Yalaşık bulaşık bir hâl. Bir tepe çıktı karşıma. Küçük. Tepeye yaslanan patikadan yürüdüm. Genişledi yol. Taşlar çıktı toprağın altından. Ucu sivri. Kaba-saba. Takılmadım. Yürüyüş tırmanış oldu. Kirpiklerimi okşadı esinti. Tırmandım. Bacaklarım sertleşti. Kaslarım gerindi. Keklikler duyuldu. Arkamdan geldi ötüşleri. Atalarımın avlandığı düzlüklerden. Dönüp bakmadım. Tırmandım. Zirveye yaklaştıkça ışık daha da parladı. Korkmadım çoğalan ışıktan. Ama heyecanlandım. Heyecan dinçleştirdi bedenimi. Pembe bir sis kapladı boşluğumu. Yutkundum. Sustu ardımda kalanlar. Çayırların hışırtısı yükseldi. Müziğim oldu. Kulaklarım hışırtıyı çekti. Büyüdü zihnim. Yoğunlaştı. Kendi hamurunu yoğurdu. Dikleşti tepe. Daha da asıldım bacaklarıma. Kollarımdan güç aldım. Bazı adımları atabilmek için eğildim. Eğilmesem devrilecektim. Kirpiklerimi okşadı esinti. Tırmandım. Ne taşlara tutundum, ne emekledim. Sadece tırmandım. Tepe bir düzlüğe çıktı. Düzlük halı gibi serildi. Güvenli adımlar attım. Güvenli ve dengeli. Dallanıp budaklandı zihnim. Dönüp arkama baktım. Arkamda uyuyan bir kara. Sakin. Çok sakin. Ve tanıdık. Yürüdüm. Bir kırlangıç geçti omuzumun yanından. Etrafımda döndüm. Pikeler attı. Peşinden koşturdum. Zikzaklar çizdi. Yakalamaya çalıştım. Kaçtı. Öteye. Birkaç parsel öteye. Yaşadığımı hissettim. Yoruldum. Ciğerlerim yandı. Derin bir nefes aldım. Aynı şekilde verdim. Bir badem tarlasında buldum kendimi. Küçük ve bakımlıydı ağaçlar. Çiçek yağıyordu dallarından. Beyaz. Sihirli. Nenem çıktı ağaçların arasından. Bayramlık entarisiyle. Romatizmalı bacaklarına asılarak. Yanıma geldi. Sarıldık. Başımı okşadı. Saçlarını karıştırdım. Bal rengiydi saçları. Kepçeye benzeyen elleriyle sevdi beni. Ellerinin en eğri haliyle. Sonra badem-çiçeklerinden bahsetti. Badem-çiçeklerinin baharı yaşattığından. Birkaç kırlangıç geçti kulaklarımızın yanından. Serserice. Kırlangıçları anlattı. Geldikleri yolları. Anne kırlangıçların kurduğu yuvaları, yavru kırlangıçların nasıl bulduklarını. Şimdilik tek tük geldiklerini. Ve yakında bir fırtına olacağını söyledi. Doğduğum gündeki gibi. Kırlangıç fırtınası. Yürüdük. Çok ilerleyemedik. Yoruldu. Bir kayaya oturdu. Daldı. Uzun süre konuşmadı. Çiçek yağmuru esintiye kapıldı. Badem-çiçekleri geçti ortamızdan. Ferahladık. Kendimize geldik. Sonra dönüp doğuya baktı. Eğri parmağıyla bir yer gösterdi. Baktım. Köyü olduğunu söyledi. Evler vardı. Hayal-meyal. Gene daldı. Köyüne. Çocukluğuna. Kırlangıçlarla badem-çiçeklerinin ittifakını sordum. Boş boş baktı. Yanına gittim. Doğduğu evi gösterdi. Ve köyünün ardındaki denizi. Cemrelerden bahsetti. Birinci, ikinci ve üçüncü cemreden. Bu gece ikinci cemrenin denize düşeceğinden. Suyun ısınacağından. Havanın katılaşacağından. Bildiklerimi tekrar dinledim. Ne sırra erişebildim, ne bilgiye. Doğruldu. Ama yürüyecek halde değildi. Sırtıma aldım. Geldiğim yoldan dönmek istedim. Yolu kaybettiğimi hatırladım. Etrafımda döndüm. Gidilecek tüm yollar birbirinin aynısıydı. Bir korna sesi duydum. Ötelerden. Çiçek yağmurunun ardından. Badem tarlasına yöneldim. İnandım geldiğim minibüsü bulacağıma. İnanmasam yürümezdim. Nenem hiç ses çıkarmadı. Yük da olmadı. Hafifti. Masallardaki periler gibi. Esinti okşadı kirpiklerimi. Puslandı tüm görüntüler. Kirpiklerimi kaldırdım. Dünya dipsiz karanlığıyla kirpiklerime battı.