Asker arkadaşlarımın en özeline,
Tepine tepine top oynadığımız sıradan günlerden biri. Kimsenin üstlenmek istemediği görevlerden kalecilik için kendimizce geliştirdiğimiz top sektirme olayı, sayışma gibi alternatifler kabul görmediği için daimi kurala geçmiş bulunuyoruz. İki gol yiyen kaleci ile bir oyuncu yer değiştirir. Kusursuz bir sıracılık sistemi bulduğumuzu düşünüyoruz.
Mahalleye giren her inşaat makinesi ve yük kamyonu farklı heyecanlar uyandırıyor kopil bünyemizde. Futbol sahamızın alt sokağında bulunan arsaya yapılan evin dış sıvası bitmek üzere, solgun kırmızı burunlu bir MAN kamyon egzoz emisyon değerlerinden habersizce yağ yakarak, kara duman atarak mahalleye giriş yapıyor. Bize kimin öğrettiğini bilmediğimiz, muhtemelen büyüklerimizden gözlemlediklerimize dayanan imece kültürü gereği, kimseden işaret gelmeden koşarak kamyonun durduğu yeni eve çoktan varmış oluyoruz.
Büyükler ağır eşyaları indirirken İbo, Fahri ve ben ufak tefek eşyaları taşıyoruz. El birliğiyle hızlıca eşyaları taşırken bize akran bir çocuğun olması heyecanımızı katlıyor. Komşular yiyecek ve çay getirdiler. Evin önüne kurularak kısa bir karşılama merasimi yapıldı bile. Yeni arkadaşımızın adını öğrendik ve annesinin söylediği kadarıyla hasta olduğunu.
Ayrıca taklit ve gözlem yeteneği üst düzey olduğu gibi çıplak el ile taş atmada keskin nişancı olan arkadaşımızın eseri, yara izleri hepimizin kafasında. Uzun mesafede onun kadar yürüyen birini hâlâ görmüş değilim. Yaya vaziyette Büyükçekmece, Bahçelievler, Bağcılar, Esenyurt. Biz sadece küçük mahallemizin sakiniyken Serkan, tüm semtlerin insanı, daha doğrusu sahibiydi. Adeta sınırsız zaman ve mekân mefhumunu aşmış bir seyyahtı.
Her sene okullar açıldığında eski, küçülmüş önlüğü, çantası ve defteri ile okula gelir. Bir hafta kafasına göre istediği sınıfların dersine müfettiş edası ile katılım sağlar. Ortalama üç hafta süren bu rutin, önlüğü küçülüp artık hiç giyilmeyecek hâle gelene kadar devam etti.
Ergenlik çağından sonra okul sevdası yerini askerlik ve evlenmeye bıraktı. Evlilik konusunu ne yapacağını henüz bilmiyorum lakin şu müthiş tespiti yapan bir dehadır:
– Anam Sivas’a köye gitti. Gelirken bana kız getirecek, evleneceğim ve ağzını öpeceğim. Yeşil fasulye tadı gelecek.
Aklı başında geçinen hangi insan evladı dudağın tadını böyle betimleyebilir?
Askerlik ise evlenmesinin önündeki yegâne engel. Yaptığı gözlemlere göre askerden dönenler evlenebiliyor. Ayrıca askerlik ile ilgili her girişimi “sen hastasın almazlar” diye kesildiği için normal bir insan olduğunun en büyük ispatı olduğunu bilmekte.
Yaşı ilerledikçe bizim kapının önünde babamın semaver başında çay ikram ettiği onur konuklarından biri hâline dönüşmeye başlamıştı. Gelir, yüzlerce soru sorar, çayını içer, sahnedeki usta bir tiyatrocu gibi tüm mahalle bireylerinin taklitlerini yapar, güler ve güldürürdü.
Askere gideceğim zaman:
– Sen git ben de geleceğim peşinden. Çünkü iyileştim, artık hasta değilim.
– Tamam Serkan gel bekliyorum.
Sarıldık, vedalaştık.
Ankara/ Etimesgut Zırhlı Birlikler Okulu ve Eğitim Tümen Komutanlığı 85/1 tertip 15 ay uzun dönem. 77 günlük acemi birliğini tamamlamış ve dağıtım izni için bir haftalığına eve dönmüştüm. Acemi birliğinde çaya hasret kaldığımızdan kahvaltı bitmiş olmasına rağmen demliği kurutana kadar çay içmeye devam ediyorum. Babam anneme, yıkanmış kamuflajı ütüleyip poşete koymasını söylüyor. Üzerime bol geldiğinden daraltmak için terziye götürdüğünü biliyorum. Dağıtım izni çabucak bitti ve son gün Ardahan/Göle usta birliğime gitmek üzere sokaktan çıkarken koşarak Serkan geldi. Cebinden içi boş cüzdanını çıkartıp karıştırarak bir fotoğraf gösterdi.
– Bak ben askere gittim. Artık asker arkadaşıyız. Evlenebilirim.
– Tamam tertip.
Kamuflajımın ve siyah tankçı beremin Serkan’a benden daha fazla yakıştığını itiraf etmeliyim.
Sonra babama dönüp baktım. Beni konuşturmadan:
– Oğlum, yapabiliyorsan böyle güzel insanlara her zaman iyilik yap. Deli derler geçerler! Deli değil, doludurlar oysa!