Gözlük Silicim, Solucanlar ve Henüz Gençlik Aşısını Bulamayan Ben

Aynur Türk

Arkamda durur, elinde güderi beziyle gözlüğümün yağlanmasını bekler. Parmağıma bulaşan enzim, gözlüğüme değer değmez beziyle bir sıçrayışta gelir gözlüğümü siler, eline bulaşan enzimi, her yerine sürer sonra da bir adım geri giderdi. Pensi uzatarak ‘bir tane daha, bir tane daha yakala bana ver’ derdim. Eğilip ağzına kadar dolu kovanın içinden solucanlardan birini yakalar, lamın üzerine koymasını sabırsızlıkla bekler, elimdeki bisturiyle solucanı enine ikiye böler, iğne yardımı ile çıkan “telomer” enzimini saatlerce toplardım. Topladığım enzimi kuyruğunu kestiğim deneklere enjekte eder. Sonuçları mikroskobun başında arkamdaki gözlük silicimle not ederdim.

Zaman daralmaya başlamıştı. Schumann rezonansının artmasıyla bir gün 24 saat yerine: 16 saat olmuş, yumurtanın döllendikten sonraki dokuz ay on günlük süre değişmiş, enlem ve boylamlar değişmiş, baştan çıkarıcılığın yaşı değişmiş. Akrep-yelkovan daha hızlı dönmeye başlamış, bana çok az zaman kalmıştı. Bir an önce enzimi kendime enjekte edip denizcilerin, karaya çıkıp şehvetle buluşmaları gibi ‘gençleşen’ vücudumla buluşmak istiyordum.