Farsi bir ıslıkla gölü izliyorum. Kış susuz ve uzun, ellerim üşüyor.
Yine de razı değilim cebimde kapalı kalmalarına. Birlikte gölü izleyişlerimizi düşünüyorum. Birlikte gölü izliyor gibi değiştiriyorum ıslığımı. Sizin elleriniz üşümez, nasıl yemekler yaptığınızı ve Paris buraya çok uzak biliyorum.
Dersim’de bahçenizin duvarını onardığınızı, taşıdığınız taşları anlatmıştınız.
Belki de orada yordum kaslarımı demiştiniz.
Sizi yoran ne varsa bir bir geçiriyorum aklımdan. Dersim’i, bahçenizi ve taşları düşünüyorum.
O eller üşür mü?
Paris üşür, pasaport üşür taş üşür, bahçe üşür.
Keşke üşüyen taşların ve bahçelerin başını ovan el olsam.
Ya da dışarıyı izlemek için açtığınız pencerenin kolu. Boş koltuklar gördüğünüzde beni anımsayınız.
Semtte sıkılınca gidecek kapı bulmakta zorlanıyorum. Gizliden gizliye olmadığınız evinizin önünden geçtiğim sıkkınlıklarım oldu size söylemedim ve kimseye. Bugün nasıl oldunuz hocam, ağrınız var mı, diye yazdığım mesajları sildim. Yeni bir şiirim var sizin görmenizi istiyorum dedim.
Akşamlarımız geçiyor akşamları aklımdan. Sazlandığımız birlikte söylediğimiz türküler, klamlar, deyişler. Çay taşıyor, kahve süzülüyor ve şarap sıkıca mantarlanıyor sonrası için. Sonramızı düşünüyorum böylelikle.
Yan yanayız gölü izlemekle denize yürümekle şarkılar söylemekle renkleniyor yarınımız.
Sizi alıp konsere, sizi alıp tiyatroya, sizi çiçek sevmeye götürüyorum; atkı seçiyoruz önce dolabınızdan güneş sizi görsün de yoklamada adınız eksik olmasın diyorum.
Biraz yazmama izin ver diyorsunuz,
ne güzel anlaşıyoruz.
Güneş, ben ve akşam sazları sizi özlüyoruz.
Emrullah/Avcılar