DEDEMİN RÜYASI

“Bir rüya bir gece bir yolculuğa çıkmış
Kendini görecek birini arıyormuş”

Fadime Uslu

Dervişe Güneyyeli

Her akşam bir erkek çocuğu, tam odasına girecekken terliğinin tekini çıkarıp yerde gezinmekte olan böceklerden birini ezerdi.

Akşamları; gece olmak için erken, güneş için geç kalınmış bir zaman dilimiydi. Erkek çocuğu, evin tek ‘oğul’uydu. Oda, bir rüyayı taşımaktan yorgun düşmüş terlik gibiydi. 

İstikrarlı adımlarla mutfaktan koridora geçen, koridor boyunca yerdeki böceklerden birini göz hapsine alan, ne pahasına olursa olsun o böceği ezerek odasına giren Halil için geceyi atlatabilmenin başka yolu yoktu.

O akşamlardan birinde, günün son yemek vaktinde Halil yemek masasından kalkıp koridora doğru yürüdü. Ardında tabağını, çatalını, bıçağını bırakırken ayaklarını sürüdü. Ezan sesi duyuldu uzaktan, koridor boyunca duvarda asılı olan portreler kıpırdadı. Halil başını kaldırıp bir tanesine bile bakmadı. Oysa büyük dedenin portresi bir gölge gibi peşindeydi.

Koridorun sonundaki böceklerden biri; öldürüleceğinden habersiz, ötekiler gibi zemindeki deliğin etrafında hareket ediyordu. Karıncalar, hamamböcekleri, hatta mişarolar Halil’in oda kapısının sağ köşesindeki deliği kendi evleri bellemişti. Bu delik pek çok haşaratın evine gidiş garantisi, her akşam ise bir tanesinin ölüm kapısıydı.

Mutfağın penceresi gıcırtıyla bir duvara bir kendi kendine çarpıp duruyor, evin her yanına akşam yemeğine eklenen baharatların kokusu yayılıyordu. Halil pencere sesinden ve baharat kokusundan uzaklaşarak odasına yürüdü. Odası, bir yokuş gibi büyüdü gözünde. Annesinin “Tabakları kaldırmadın” diyen tiz sesi, babasının “bırak keratayı” horultusuyla kırılıp büküldü, Halil arkasına bile dönüp bakmadı. Kulaklarında dedesinin sesi:

“Hadi Halil, yapabilirsin. Bu gece birini daha öldürebilirsin. İşte benim torunum.”

Çok geçmeden elinde terliğin tekiyle odasına girdi, hırkasının yakasıyla yüzündeki terleri sildi. Çok şükür bu akşam da öldürdüm, sayıklaması içinde sırtını duvara vererek yatağın üzerine oturdu. Yatağının köşesinde üçüncü el gibi duran dizüstü bilgisayarı alıp kucağına koydu. Bilgisayarı açtığında her akşam aynı saatte Dedemin Rüyası kodlu oyundan kendisine gelen mesajların bir yenisiyle karşılaştı. Mesaja tıkladı:   

“Bir canı daha aldıysan bir sonraki seviyeye geçebilirsin.”

            Halil’in gözbebekleri iri iri. Bedeni ter içinde. Elleri soğuk. Kapılar açıldı, pencereler kapandı, şarjörler doldu boşaldı. Halil bedeninin ağırlaştığı, gözlerinin kırpılamayacak kadar kuruduğu bir anda bilgisayarın ekranı karardı. Dedesi elinde bir mişaroyla odaya süzüldü. Halil’in gözü, dedesinin avcunda kıvranan mişaroda:

“Ona şarkı söyle.”

“Şarkı bilmem.”

“Öyleyse ye onu.”

“Yiyemem.”

“O halde yarın istediğin bir canı seçip kurban et bu korkaklığına.”

Halil’in gözlerinden bir kızıl nehir geçti.