Srećko Horvat
Çeviri: Zafer Zorlu
Günlük yaşamı dönüştürmeye yönelik devrimci erek, postmodern hayat tarzlarına yönelmek üzere saptırıldı. En azından Batı dünyasında ne gey ya da travesti olmak ne de iki kişi ya da on kişiyle aynı anda seks yapmak, o kadar da yıkıcı değil artık. Üstelik bir adım ileriye, içeriğin artık bir anlamının olmadığı bir yere gittik. Yaşam tarzını belirleyen bu ideolojinin bizi nereye getirdiğini görmek için Londra’daki Camden ya da New York’taki Tarrytown’ı ziyaret etmek yeterli: Hipster alt kültürü, bu kooptasyonun kusursuz bir tecessümüdür. Bu, yıkıcı herhangi bir potansiyelin olmadığı günlük yaşamın saf (hedonist) estetikleştirilmesidir. “Genç yaratıcılar”, çantalarında Che Guevara’nın yaşamöyküsünü taşıyor olsalar da, günlük yaşamda bir devrim gibi yapıyor gibi görünmüyorlar artık.
Aşkın bir çeşit sahte icadı ve bu icattaki aşırı enflasyonun feci sonuçları, her birinin postmodern aşk olayının kaderini kendi yordamıyla ele aldığı 2013 tarihli iki filmde de görülebilir: Biri Spike Jonze imzalı ‘Her’, diğeri Lars Von Trier imzalı ‘Nymphomaniac’.
Bu başarısız “aşkın yeniden icat edilmesi’nin rahatsız edici bir yanı varsa, bunu ‘Her’ filminin ana karakteri Thoedore (Joaquin Phoenix)’un filmin sonunda bilgisayar sevgilisinin kayıp bedeninin eksikliğini telafi etmeye çalıştığı âna giderek görebiliriz. Thoedore sevişmek için eve bir kadın davet ettiğinde, Scarlett Johansson’un (Thoedore’un âşık olduğu işletim sistemi) sesinin eşlik ettiği yabancı biri gelir. Ama başarılı bir seks yerine, ses ve beden arasındaki boşluk daha da somutlaşır. Buradaki tesir, bedenin ve sesin yeniden birleşimi değil, ama yabancılaşmanın tamamlanmasıdır: Gerçek bir “cehennemde bir mevsim.”
Srećko Horvat, Aşkın Radikalliği, s.24.
Edebi Şeyler, 2020,
Çeviri: Zafer Zorlu