Ağzımızın Tadını Kaçıran Erkekler

Hüseyin Bul

Esra Erdoğan’ın Kocamın Adı Ağzımın Tadı öykü kitabı on altı kısa öyküden oluşuyor. Her biri kestirme dilin yoğunluğundan yararlanmış, erkeklere sert eleştiriler getiren özgün öyküler. Sert, keskin ve kısa. Kısa ve acısız olduğunu söylemek imkânsız. Vurduğu yerde toz kaldıran cinsten. Kime vuracağının hesabını iyi yapan, düşünen, düşündürten, tongaya düşmeden üzerine “ahmak” demeyen dedirtmeyen zamanlaması yerinde metinler.

Aile içinde, aile etrafında uzaklaşmadan sorunları, kırgınlıkları uzaklaştırırken içten içe hüzünlü bir gayreti görürüz Esra Erdoğan’ın öykülerinde. İdealize edilmiş, kabuğu kalın “aile” kavramının bir tür “arıza” merkezi olduğunun kodlarını deşifre ederken okuyucuyu da çaktırmadan uyarmayı ihmal etmiyor.

 Kocamın Adı Ağzımın Tadı; bazen bir kocanın bazen bir erkeğin bazen de bir erkek arkadaşın ya da sevgilinin sebepsizce gidişini, terk edişini sessizce seyrederken umutsuzca beklemenin sancısını yaşarız. Bunu götürüp alakasız bir yere bağladıktan sonra yaşanılanın bir düşten ibaret olduğuna inandırmak isteriz ve kızgınlığımız geçer, sakinleşiriz, unuturuz, unutmak isteriz. Ağzımızın tadını bir erkeğin ( adamın ) kaçırmasını istemeyiz. Günlük formatında kendi kendine konuşmanın, iç çekişlerin, içerlenmenin, kızgınlığın tezahürü şeklinde işlenmiş,

Söz; içe kapalı, içe kapanan, beklemekten ağzı kurumuş birinin, sevgiliyi anımsatan, hatırlatan bir kokuyla, bir kitapla avunuşunu,

Kurt Ağız Tavşan Dudak; verdiği sözde duramayışına türlü gerekçeler, bahaneler ararken zavallılığın dışa taşmasına engel olamayan erkeği, eşyanın tabiatına uygun davranma isteğini görmezden gelişin sonuçlarına odaklanmış.

Çürük Portakal; kendine hayrı olmayan ezik kişiliklerin kendini var etme biçimi olarak şiddeti seçmelerini işlerken aşkına dokunabilmek için bedensel tutkularının esiri olunca nasıl gözümüzü kararttığımızı,

Sahtekârrrr; bir aşkın, bir ilişkinin seyrini aforizma tadında anlatışına şahit oluruz,

  • Hem yeryüzünde öpmeye değer kim var ki?
  • Aşkın dışına taşırdığın her şey dünyanın vasatı olur. ( sf: 28)
  • Aşk mı hayat mı?
  • Sen zoru seç. ( sf: 30)

Ben Esmahan. Ben; ikinci şahsı kuyuyla simgeleştirip, ölümü, terk edişi ikinci kişinin varlığıyla daha derin yaşarken acısıyla bir başına kalamayışın sancısını,

Kıskanç; özgüveni olmayan, sinik, sünepe, apoletinden başka hiçbir şeyi olmayan bir kadının kocası “el âlemin” maskotu olurken kendisinin kötüden, kötülükten, ilençten  uzak durma gayretini,

Sinek Kazım; evliliği bir tür oyun olarak tasarlayan ve komşusunun çocuğuyla evcilik oynarken evden yaşadıkları ve gördüklerini oyunundaki karakterlerine yükleyen bir kız çocuğunun zaman geçtikçe, büyüdükçe babasından uzaklaşmasını, çevresini, büyüklerini, komşularını eleştirisini,

Aşık Kemiği; metaya meze olan mankenlerin sahte, yalancı, renkli hayatlarını ayakkabı metaforuyla anlatışını,

High Quality Bebekler; adeta para toplama merkezlerine dönen Tüp Bebek Merkezlerinin test üstüne test yaparak insanların duygularını, imkânlarını, enerjilerini sömürmelerini “altın yumurtlayan kadınla”  simgeleyip özetleyişini,

Çakma Düğün Yemeği; iyi şeyleri sabote eden birileri her zaman çıkar. İyi şeyleri sekteye uğratan fikirler, eylemler de ne yazık ki en yakınımızdan çıkar. Her şey yolundaysa ters giden, saklanan şeylerin yüzündedir.

Esra Erdoğan’ın öykülerinde ortak payda, sorunlu, arızalı, çok konuşup az iş yapan erkek karakterlerden oluşuyor. Kahırlı bir bekleyiş ve incinmiş bir sesle ortak duyguyu yakalamaya çalışırken etkisini genişletmeyi başarıyor. Kısa, etkili cümlelerle, söz tasarrufunu seven bir yazarın naif, ince bakışıyla dünyayı, erkekleri yeniden yorumlamamız mümkün.